Bursa Veteriner Hekimler Odası, 28 Eylül Dünya Kuduz Günü nedeniyle sahipsiz hayvanlar ve kuduz hastalığı hakkında önemli bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Oda Başkanı Veteriner Hekim Melike Baysal, kuduzun tarihsel önemini vurgulayarak güncel tartışmalara yönelik dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu.
Taha TÜTÜNCÜ
Başkan Baysal, kuduz aşısını geliştiren Louis Pasteur’un ölüm yıl dönümünü anarak, “Kuduz hem insanlarda hem de hayvanlarda beyin ve omuriliği etkileyen çok eski bir hastalık. Yüzde 99 öldürücü ama aynı zamanda aşı ile korunmanın yüzde 100 mümkün olduğu bir hastalıktır. Hayvanlar düzenli aşılandığında kuduz insanlar için risk olmaktan çıkar” şeklinde konuştu.
“VAKALAR DEĞİL FARKINDALIK ARTIYOR”
Baysal, resmi veriler ışığında son yıllarda kuduz vakalarının azalmasıyla birlikte kuduz riskli temas sayısındaki artışın yanlış yorumlandığını belirterek, “2018-2022 yılları arasında ortalama 267 bin kişi kuduz riskli temas nedeniyle sağlık kuruluşlarına başvururken, bu sayı 2023’te 437 bine çıktı. Ancak bu artış kuduz vakalarının arttığını değil, farkındalığın yükseldiğini gösteriyor” ifadelerini kullandı.
“İTLAF ETMEK RİSKİ ARTTIRIYOR”
Son günlerde tartışmalara yol açan 7527 Sayılı Kanun’a da değinen Baysal, sahipsiz hayvanların itlaf edilmesini eleştirerek, “Kitlesel aşılama kuduzun kontrolünde en etkili yöntemdir. Oysa toplu itlaflar, özellikle kısırlaştırılmış ve aşılanmış hayvanları hedef almakta, sürü bağışıklığını yok ederek riski artırmaktadır” ifadelerini kullandı.
“SAHİPLİ VE SAHİPSİZ HAYVANLARIN TÜMÜ KISIRLAŞTIRILMALI”
Baysal, çözüm önerisi olarak “sorumlu sahiplik” anlayışının yaygınlaştırılması gerektiğini belirtirken, “Mikroçiple kimliklendirme süreci 31 Aralık 2025’te sona eriyor, sahipli hayvanların tamamı kayıt altına alınmalı, sahipli ve sahipsiz tüm köpekler kısırlaştırılmalı, kırsal bölgelerde çalışmalar artırılmalı, belediyeler 2028’e kadar bakımevi kurmakla yükümlü ancak mevcut kapasite bile yetersiz durumdadır” dedi.
“HAYVANI KORUMADAN İNSANI KORUYAMAYIZ”
Baysal, veteriner hekimlerin özverili çalışmalarına rağmen devlet desteğinin şart olduğunu vurguladı. “Dezavantajlı insanların sağlık sorunlarını devlet nasıl çözüyorsa, dezavantajlı hayvanların da arkasında devlet olmalıdır. Hayvanı ve çevreyi korumadan insanı korumak mümkün değildir. Sorunların çözümünde tek rehberimiz bilim olmalı, günü kurtaran palyatif çözümlerle değil, kalıcı yöntemlerle ilerlemeliyiz” şeklinde konuştu.