1. Haberler
  2. Gündem
  3. Kılıçdaroğlu’nun Kayyum Stratejisi Nedir?

Kılıçdaroğlu’nun Kayyum Stratejisi Nedir?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Mahkeme kararını göz önünde bulundurarak CHP’ye dönmeyi planladığını açıkça ifade eden Kemal Kılıçdaroğlu, bu niyetine dair sık sık “Kayyum olsa daha mı iyi, partimi kayyuma bırakmam” sözleriyle dikkat çekiyor.

Sözcü’ye yaptığı son açıklamalarda ise şu ifadeleri kullandı:

“Görevi kabul etmezsem o zaman kayyum riski var. Umarım böyle bir karar çıkmaz. Neden bu kadar korkuyorlar? Kayyum gelse daha mı iyi olur?… Kayyuma sebep olsam bu kez bana ‘13 yıl partiyi yönettin, şimdi de buna izin verdin’ diye tepki gösterirler.”

Kılıçdaroğlu, hemen hemen her sözünde ‘kayyumu gündeme getirip kamuoyunu ikna etme’ yolunu izledi.

KAYYUMU GÖSTERİP KENDİNE RAZI ETME PLANI

Geliştirdiği stratejiye atıfta bulunarak, eğer planı hayata geçirebilirse partideki kurultay sürecine mahallelerden başlayacağını, bu sürecin 1,5-2 yıl içinde sonuçlanacağını da kabul ediyor. Yani en az 2 yıl boyunca partinin başında kalmayı ve bu süreçte yapılacak genel seçimlerde de CHP’nin lideri olmayı umuyor.

KAYYUM MU, KILIÇDAROĞLU MU?

Kılıçdaroğlu’nun ifadesine göre, eğer bir ‘kayyum’ gelirse durum ne olacak?

Buna CHP Lideri Özgür Özel, Cumhuriyet gazetesine verdiği demeçte yanıt verdi:

“Parti birinci partiyken, partinin başına seçimsiz gelip, milletvekillerini ihraç edip, 2 yıl partiyi yönetmek falan… Çağrı heyeti olsun, demokratik bir yarışın önü açılsın, delege bütün iradesini Türkiye’nin gözü önünde tazelesin. Çok daha doğru bu.”

“Ben böyle bir seçime girip kaybedersem de partinin neferi olarak çalışırım yine… Önceki genel başkanı olarak. Ama seçim kaybetmeden ya da biri seçim kazanmadan kimseye de partiyi bırakmayız. Mahkeme diyelim ki, en kötü çağrı heyetini belirlesen, 40 gün içinde seçim yapması lazım. Çağrı heyeti kimseyi ihraç edemiyor. Çok açık siyasi partiler kanunu. Olasılıklar planımız da var. Ben zaten böyle bir şeyin sonuç değil, süreç odaklı olduğunu görüyorum; ama en kötüsünde de ben bana emanet edilen İBB’yi de İBB Başkanlığı’nı da bırakmadım. CHP’de de emaneti yere bırakmam.”

KILIÇDAROĞLU İLE 2 YIL, ‘KAYYUM’ İLE 40 GÜN

Kılıçdaroğlu’nun “Partimi kayyuma mı bırakayım?” sorusunu dile getirerek uyguladığı stratejinin detayları da burada ortaya çıkıyor.

Eğer mahkeme kesin bir butlan kararı alırsa, bu durumda görev bir çağrı heyetine devredilebilir. Bu heyet CHP’lilerden oluşacak ve 40 gün içerisinde partiyi kurultaya hazırlamakla yükümlü olacak. Diğer bir olasılık ise, eski genel başkanın görevi devralması olacaktır ki bu durumda Kılıçdaroğlu, parti başkanlığını tam 2 yıl boyunca sürdürecektir.

CHP Kurultayı davası etrafında gelişen kayyum ve çağrı heyeti tartışmaları, yeni bir durum değil… Yakın siyasi tarihimizde yaşanan olayları hatırlatmak gerek.

KAYYUM MU, ÇAĞRI HEYETİ Mİ?

Türkiye siyasetinde kayyum uygulaması bir ilki 2010 yılında yaşandı. Saadet Partisi’nin yönetimi, Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesi kararıyla görevden alınarak kayyum heyetine devredildi. Bu karar, parti içindeki derin görüş ayrılıkları ve 11 Temmuz 2010’daki olağanüstü kongredeki usulsüzlük iddiaları sonrası alındı. Mahkeme, hem parti içindeki krizin çözümünü hem de siyasi işleyişin yasal çerçeveye oturtulmasını amaçladı. Ancak bu durum, Milli Görüş hareketinde de derin ayrışmalara yol açtı.

Parti İçindeki Gerilim: Liderlik Mücadelesi ve Tartışmalı Kongre

Numan Kurtulmuş, 26 Ekim 2008 tarihinde gerçekleştirilen kongrede Saadet Partisi’nin üçüncü genel başkanı oldu. Ancak bu dönemde, Kurtulmuş ile partinin kurucu lideri Necmettin Erbakan arasında yönetim listesinin oluşturulması konusunda ciddi görüş ayrılıkları yaşandı. Belirtilen gerilim, olağanüstü kongre öncesinde tırmandı.

Kongrede Kurtulmuş yeniden başkan seçildi. Ancak Erbakan’a yakın bir grup, seçim sürecindeki usulsüzlükler nedeniyle hukuki yollara başvurdu. Bu süreçte parti hakkında birçok dava açıldı ve çeşitli fiziksel gerginliklerin yaşandığı bildirildi.

Mahkeme Kararı: Yönetim Görevden Alındı, Kayyum Heyeti Atandı

22 Eylül 2010’da Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesi, kongrede usulsüzlük yapıldığına karar verdi. Mahkeme, gerçekleştirilmiş olan kongreyi geçersiz sayarak Kurtulmuş’un yeniden seçilmesini iptal etti ve yönetimi kayyum heyetine devretti. Bu karar, Türk Medeni Kanunu’nun 427. maddesinin 4. fıkrasına dayanarak verildi. Bu madde, bir yönetime kayyum atanabileceğini öngörüyor.

Ayrıca, TMK’nın ilgili maddeleri, yönetim kurulunun genel kurulu toplayamadığı durumlarda sulh hukuk hakiminin bir kurulu atamasına da izin vermektedir. Mahkeme, Mustafa Kamalak, Hasan Bitmez ve Şerafettin Kılıç’tan oluşan bir çağrı heyetini görevlendirdi. Bu heyet, partiyi olağanüstü kongreye götürmekle sorumlu tutuldu.

Siyasi Sonuçlar: İstifa ve Yeni Bir Parti Kuruluşu

Kayyum kararı, partinin iç gerilimlerini daha da artırdı. Numan Kurtulmuş, 1 Ekim 2010’da genel başkanlıktan ve parti üyeliğinden istifa etti. Bu durum, Milli Görüş geleneğinde önemli bir dönüşüm yarattı. Kurtulmuş, kısa bir süre sonra 1 Kasım 2010’da Halkın Sesi Partisi’ni kurdu ve kongrede büyük bir oy oranıyla kurucu genel başkan oldu. Ancak bu parti, 2012’de Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ile birleşmeyi tercih ederek faaliyetlerini sonlandırdı.

Kayyum Uygulamasının Hukuki Temeli

Türk Medeni Kanunu gereğince kayyum, belirli bir tüzel kişiliğin işlevlerini geçici olarak yürütmek üzere atanan bir kişi olarak tanımlanır. Kayyum atamaları, TMK’nın 426 ila 431. maddeleri arasındaki hükümlerle düzenlenmektedir. Siyasi partiler için özel bir düzenleme olmasa da, TMK’nın genel hükümleri bu tür durumlar için geçerlidir.

Siyasi Partilere ve Belediyelere Kayyum Atanması Arasındaki Farklar

“Kayyum” kavramı, özellikle 2016 sonrasında belediyelere uygulanan atamalarla daha çok gündeme gelmiştir. Ancak, belediyelere ve siyasi partilere yapılan kayyum atamaları arasında hukuki dayanaklar ve amaçlar açısından belirgin farklılıklar bulunmaktadır.

Örneğin, Saadet Partisi’ne yönelik kayyum ataması, bir iç düzenleme ve yeniden yapılandırma sürecini temsil ederken; belediyelere yapılan kayyum atamaları daha çok güvenlik ve kamu hizmetine yönelik gerekçelerle, idari işlemlerle yapılmaktadır.

Siyasi partilere yönelik “kayyyum” veya çağrı heyeti atamaları ise parti içi demokratik süreçlerin güvence altına alınmasını ve yasal uygunluk denetimini hedefliyor. Ancak bu tür atamaların hukuki müdahaleleri siyasi sonuçlar doğurabiliyor. Çeşitli kayyum türlerinin dayandığı hukuki mevzuat, atanma amaçları ve yetki alanlarının niteliği bu bağlamda önem kazanmaktadır. Partilere atanan isimler, esasen bir çağrı heyeti işlevi görmektedir ve partili kimlik taşımaktadırlar.

Atanan heyet, yetkilerini kullanırken parti tüzüğüne ve yürürlükteki yasalara uygun hareket etmekle yükümlüdür. Mahkeme kararı, bu sınırları belirleyerek heyetin yasaların dışına çıkmasını engellemektedir.

Kılıçdaroğlu’nun Kayyum Stratejisi Nedir?
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

eBursa.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
Bize Katılın
Enable Notifications OK No thanks