İstanbul’da bir İtalyan restoranının şefi Andrea Minguzzi ile çellist Yasemin Akıncılar’ın oğlu Mattia Ahmet Minguzzi, Kadıköy Salı Pazarı’nda uğradığı bıçaklı saldırı sonucu hayatını kaybetti.
14 yaşındaki Ahmet, kaykay malzemeleri almak için arkadaşlarıyla gittiği pazarda bıçaklı saldırıya uğrayarak yaşamını yitirdi.
Olayın detaylarına dair bilgi veren kaynaklara göre, bir kişi Minguzzi’ye omuz atarak, “Çok yakışıklısın.” ifadesini kullandı. Minguzzi’nin yanıtı üzerine, “Ben senin nereden kardeşin oluyorum.” şeklinde karşılık vererek saldırıya geçti.
“Ne oldu?” sorusuna gelen yanıt, yine toplumun vicdanını yaraladı. Nedensiz yere hayatını kaybeden bir çocuk daha oldu.
Ahmet’in ailesi ve sevenleri, acılarının yanı sıra, onun anılarını yaşatacak fotoğraf ve videolarla dolu bir yas sürecine girdi.
Ahmet’in annesinin sosyal medya paylaşımları, yürekleri dağladı ve toplumda yeniden insanlığın sorgulanmasına neden oldu.
“Acını anlıyorum, paylaşıyorum.” ifadesi, çoğu zaman kesinlikle empati ile söyleniyor ve acının bir kısmını içtenlikle hissediyoruz.
Ancak bu tür durumlar yaşanırken, can güvenliğimizin sürekli sorgulanması nedeniyle acıyı paylaşırken endişemiz de artmaktadır.
Ahmet, Narin, Emine Bulut ve Özgecan Aslan gibi kayıplar, anne olarak, evlat olarak ve kadın olarak endişemizi artırıyor.
Evlatlarını kaybeden annelerin yaşadığı acıyı anlasak da, bu acıyı dile getirirken hissettiğimiz en derin his ‘korku’dur.
Bu durum, benzer sıkıntıları yaşayan bir dünya içinde kendimizi, çocuklarımızı ve sevdiklerimizi koruyamama korkusu taşımaktan kaynaklanıyor.
Gerçekten de anlamamak ve huzur dolu bir yaşam dilemek yerine korkunun bir yansımasını yaşamayı tercih etmediğimizin kaygısı üzerimizde.
Bu vesileyle, başta çocuklar olmak üzere tüm yaşam hakkı bulunan varlıkların güvenle, huzur içerisinde yaşadığı bir dünya dileğiyle… Yeniden başka canların yanmaması umuduyla…