Bizim için hayat, hep bir gün öncesinin enkazıyla başladı
Çocukluk dönemimizde televizyonda “genç yaşta emekli olan amcalar” sıkça tartışmaya açılırdı. Şimdi ise 40 yaşımıza yaklaşırken, hâlâ sigorta girişimizi yaptıracak bir iş bulmaya çalışıyoruz. Onlar, ev alıp yazlık yaptırırken, biz kurumsal hayatta mutlu beyaz yakalı izlenimi vermeye çalışıyor, dijital dünyada freelance işler yaparak günü zor bela geçiriyoruz.
Üniversite eğitimimizi tamamladık ve diplomamız oldu, fakat gerçekte bir meslek sahibi olamadık. Zira sistem, her beş yılda bir bizleri yeni sınavlar, belirsizlikler ve farklı yönetmeliklerle yüzleştirdi. Öğretmen olmayı hedefledik, mülakatta elendik. Avukat unvanı aldık ama iş bulamadık. Psikolog olduk, kendimiz terapi arayışına girdik. Gençliğimizin kaybını yas tutmak için bile uygun zaman bulamadık, çünkü geçim derdine düştük.
“Başarılı olursanız, sistem sizin için bir yer açar” demişlerdi. Biz başardık; fakat sistem bizi dışarıda bıraktı.
Bu bir parti meselesi değil!
Bu, bir kuşağın sistematik olarak görmezden gelinmesidir. Halkın göz göre göre yoksullaştırılmasıdır. Aynı zamanda hukukun ayaklar altına alınmasıdır.
Ekrem İmamoğlu ile ilgili son olaylar, bir siyasi partiyi savunma meselesi değildir. Bu, halkın iradesinin hiçe sayılmasıdır. Sandıktan çıkan sonucun bazılarına “fazla” gelmesi keyfi bir tutumdur. Ve bu durum artık sadece politik bir tercih değil, geleceğimizi etkileyen çok önemli bir adalet krizidir. Çünkü adalet, bir gün herkesin ihtiyacı olacaktır.
Biz Y kuşağıyız. Ne bir şey sahiplendik ne de sahiplenildik. Evimize huzurla dönmek, işlerimizi gönül rahatlığıyla yürütmek ve haber izlerken için daralmadan yaşamak istiyoruz.