Doğal afetler, insanların yönetemediği ve bireylerde derin travmalara yol açabilen olaylardır. Depremler, ölümlere, fiziksel yaralanmalara ve insanların ruhsal durumunda kalıcı izlere neden olabilen ağır bir felakettir. Bu tür olaylar, hayatımız için büyük bir tehdit oluşturduğundan; korku, kaygı, panik, üzüntü, çaresizlik, öfke, suçluluk ve yetersizlik gibi yoğun duygusal tepkiler geliştirmeye yol açabilir. Travma uzmanı Psikolojik Danışman Ömer Eminoğlu, bu tepkilerin hayatta kalma amacı güden doğal ve gerekli duygular olduğunu belirtmektedir. Her bireyin travmatik olaylara verdiği tepkinin farklı olabileceğini ifade eden Eminoğlu, depremin duygusal etkileriyle başa çıkmanın yollarını EBURSA’e aktardı.
DEPREMİN DUYGUSAL ETKİLERİ
Korku: Depremin temel güven duygusunu tehdit etmesi, hayatta kalmamızı sağlayan korku duygusunun tetiklenmesine yol açar. Ciddi bir tehdit karşısında korku; savaşma, kaçma veya donma gibi tepkilere neden olur. Deprem anında güvenli bir yere kaçma veya hayat üçgeni pozisyonuna geçme durumu, bu korkunun bir yansımasıdır. Eminoğlu, bu korkunun tehdit geçtikten sonra yerini rahatlık ve güven hissine bırakabileceğini açıklıyor.
Kaygı: Depremin tekrar etme olasılığı, sürekli tetikte olmamıza neden olan kaygıyı artırmaktadır. Normal düzeyde kaygı, olası tehlikelere karşı hazırlıklı olmamızı sağlarken; aşırı kaygı, gerçeklikten koparak paranoid düşüncelere yol açabilir. Örneğin, “Tekrar deprem olursa ne olur?” ya da “Sevdiklerime bir zarar gelir mi?” gibi düşünceler, kendini koruma içgüdüsünden kaynaklanır. Eminoğlu, bu tür düşüncelerin %95’inin gerçeğe dönüşmediğini ve bu tepkilerin travma sonrası beynin verdiği normal tepkiler olduğunu vurguluyor.
Travma, şok ve inkar: Travmatik olaylar benliğimizi tehdit ettiğinde ilk tepki genellikle şok olur. Kişi, olayın getirdiği yoğun duygular ile başa çıkamayabilir ve inkar, donma veya kopma gibi savunma mekanizmalarına yönelebilir. Depremin ardından hayatta kalan birinin olayı sanki başkası yaşamış gibi anlatması veya korkmadığını iddia etmesi bu tepkilerdendir. Eminoğlu, bu tepkilerin birkaç saat ile birkaç hafta arasında sürebileceğini ve her bireyde değişik şekillerde tezahür edebileceğini ifade ediyor.
Üzüntü: Travmatik deneyimlerin ardından hissettiğimiz en temel insani duygulardan biri üzüntüdür. Üzüntü, kaybetme ile ilişkilidir ve deprem durumunda verdiğimiz tepki, ilk olarak güvenli olma hissini kaybetmemiz ile başlar. Daha sonra, bizim için anlam taşıyan bir şey ya da kişi gibi kaybımızı ifade eder. Bu tepkiler sağlıklı kabul edilir; kişinin kaybettiği şeyi kabullenmesiyle zamanla umuda yönelmesi de mümkündür.
Öfke: Depremin yaşam düzenini bozması, kontrol kaybı hissi veya yardım alamama durumu öfkeye neden olabilir. Eminoğlu, bu öfkenin altında genelde derin bir üzüntü ve çaresizlik yattığını, bu duyguların dayanılmaz hale geldiğinde öfkeye dönüşebileceğini belirtmektedir.
Suçluluk: Hayatta kalan bireyler, başkalarının acılarına karşı suçluluk hissi yaşayabilirler. Örneğin, bir yakının kaybı sonrası “Neden ben de ölmedim?” gibi düşünceler oluşabilir. Eminoğlu, bu duyguların geçici bir şok tepkisi olduğunu ve normal olarak kabul edilmesi gerektiğini ifade ediyor.
Yalnızlık ve izole olma hissi: Travma geçiren kişiler, çevrelerindeki insanların kendilerini anlamadığını düşünerek yalnızlık hissine kapılabilirler. Bu duygu, travma sonrası stres tepkilerinin bir parçası olarak birkaç hafta sürebilir. Eminoğlu, bu hislerin travma sonrası stres tepkileri olduğunu ve güvende hissedilemese bile bir süre devam edebileceğini belirtiyor. Ancak bu duygular kalıcı hale gelirse, profesyonel destek alınması gerektiğini vurguluyor.
TRAVMA SONRASI DUYGULARLA BAŞ ETMENİN YOLLARI
Psikolojik Danışman Ömer Eminoğlu, deprem sonrası duygusal iyileşme adına şu önerileri paylaşıyor:
Güvenli bir ortamda destek bul, duygularını yaşa ve ifade et: Deprem sonrası güvenli bir mekâna geçmek, temel ihtiyaçları karşılamak ilk adım olmalıdır. Sevgi dolu bir ortamda olmak, yaşanılanları hissetmek önemlidir. Duyguları bastırmamak ve yaşamak büyük önem taşıyor. Örneğin, ağlayan birine “Ağlama” demek yerine, “Ağlayabilirsin, çünkü çok korktun; ağla ki bu korku bedeninden çıksın” demek daha yararlıdır. Duyguları isimlendirerek yaşamak, iyileşmeyi destekleyebilir.
Bedenle tekrar bağ kurma: Travma anında duygular hissedilmez; beden donar. Bedenle yeniden bağ kurmak, hisleri tarif etmek için önemlidir. Bedendeki duyumları tanımlamak ve hislerin üzerine giderek kontrol hissini sağlamak, güvende hissetmeyi artırır. Derin nefes alarak çevreyi yeniden keşfetmek de güven duygusunu pekiştirebilir.
Duygulara ara verme: Yoğun duygusal deneyim yaşayanlar, kısa yürüyüşler veya yalnız kalma gibi 10-15 dakikalık molalar alarak kendilerini rahatlatabilirler.
Duyguları paylaşma: Duyguları başkalarıyla paylaşmak, sağlıklı bir iyileşme sürecine katkı sağlar. Yakınlarımıza yaşadıklarımızı anlatmak ve onların desteklerini almak iyi gelir.
Profesyonel yardım: Eğer duygular uzun bir süre devam ediyorsa, travma terapileri için uzman bir psikoterapiste başvurulması önerilir.
Hikaye anlatma ve duygusal işleme: Yaşanan süreçleri başkalarına anlatmak veya yazıya dökmek, duyguların işlenmesine yardımcı olur.
Rutin oluşturma: Deprem sonrası bozulan günlük düzen, öfke hissi yaratabilir. Yeni rutinler belirlemek, beynin ‘yeni normal’ sürecine alışmasını sağlar ve güven duygusunu artırır.
“BU OLAY SADECE BİZİM BAŞIMIZA GELMEDİ’ DİYEREK KABULLENMEK”
Deprem gibi travmatik olaylar sadece bireyleri değil, toplumsal olarak da etkiler. Eminoğlu, “Kendimize ve diğer insanlara karşı nazik, sabırlı ve kapsayıcı olmak önemlidir. ‘Bu olay sadece bizim başımıza gelmedi’ diyerek durumu kabullenmek, kendimize kızmamak ve herkesin farklı bir iyileşme süreci yaşadığını anlamak çok önemlidir” ifadeleriyle sözlerini sonlandırıyor.